Eskişehir'i Keşfedelim...
Eskişehir Tarihi:
Konumu, Eskişehir’in tarih boyunca güçlü medeniyetlerin ilgi gösterdiği bir yer haline gelmesini sağlıyor. Kentin bulunduğu alana ilk yerleşenler, M.Ö. 14. yüzyılda Hititler olmuştur.
Kentin coğrafi öneminden dolayı kısa sürede, Eti adı verilen bir beylik haline geliyor. Hititler’in gelişinden 2 yüzyıl sonra ise Anadolu’ya yerleşen Friglerin Eskişehir’in de içerisinde bulunduğu bölgede hâkimiyet kurduğu biliniyor.
Bu uygarlığın ardında bıraktığı izleri yakından incelemek isterseniz günümüzde Şarhöyük adıyla anılan Dorlion‘u ziyaret edebilirsiniz.
Friglerin ardından sırasıyla Lidyalıların, Perslerin, Makedonların ve Romalıların egemenliği altına giren Eskişehir, 1074 yılında Selçukluların eline geçmiştir. O dönemde Sultanönü adıyla tanınan kent, 1289’da Osman Gazi’ye verilene kadar mimari açıdan bir hayli gelişmiştir.
Eskişehir'e ne zaman gidilir?
Karasal iklim tipine sahip Eskişehir, kış mevsiminde çok soğuk; yaz döneminde ise oldukça sıcak. Eskişehir’e gitmek için en güzel zaman, ilkbaharın ortasından sonbaharın ilk aylarına kadar olan dönem. Özellikle mayıs ve haziran aylarında, şehir en güzel çehresine bürünüyor.
Eskişehir, kış mevsiminde oldukça soğuk. Ocak ve şubat aylarında burada kuru soğuk var; yani ortam gezmek ve keşfetmek için müsait değil. Ancak mayıs ve haziran aylarında hem yemyeşil hem canlı hem de ideal sıcaklıklara sahip. Tabii mayıs ayında Eskişehir akşamları biraz serin olabiliyor. Bu dönemde gitmeyi düşünüyorsan yanına bir hırka almanı öneriyoruz.
Yaz mevsiminde Eskişehir, bahar aylarına göre biraz daha sessiz; çünkü burada yaşayan öğrencilerin büyük bir kısmı memleketine dönüyor. Daha az kalabalık bir Eskişehir’de gezmek istersen yaz dönemini tercih edebilirsin.
Eskişehir gezilecek yerler:
Evet, en güzel kısma geldik. Eskişehir’de nereye gidilir? Sadece Eskişehir merkezde zaman geçirirsen şehir sana küçük gelebilir. Eskişehir’e gidip Odunpazarı, Sazova, Adalar ve Porsuk Çayı bölgelerini keşfetmeden şehri tanımış sayılmazsın. Ayrıca Eskişehir’de gezilecek yerler arasında Kurşunlu Külliyesi, Midas Anıtı, Yazılıkaya Vadisi ve Seyit Battal Gazi Külliyesi gibi tarihi yerler de var. Evet, filmlerden bildiğimiz Battal Gazi, Türklerin Anadolu’ya göç etmesinde rol oynamış önemli bir kahramanımız ve türbesi burada.
Eskişehir’de gezilecek yerler hakkında bilgi isteyenler için konuyu biraz açacağız. Eskişehir gezimiz başlasın.
Odunpazarı:
Eskişehir’e özellikle günübirlik gidenlerin görmesi gereken ilk yer Odunpazarı. Tarihi evler ve Kurşunlu Külliyesi, Odunpazarı’nda mutlaka görülmeli.
Tarihi maceraları, eski yerleri ve korunmuş eski yapıları seviyor musun? O zaman Odunpazarı’nı ilk senin görmen lazım. Eskişehir’in en turistik yeri Odunpazarı, Osmanlı zamanlarından beri korunmuş evlerin bulunduğu sokaklarla bezeli. Tatildeyken atmosferine hayran olacağın bir nokta mı arıyorsun? Akşam olunca Odunpazarı’na git. Eski evlerin loş ışıklarında gezinirken zamanda yolculuk yapmış gibi hissedeceksin.
Porsuk Çayı ve Adalar:
Eskişehir’de şöyle çimlere uzanayım, su sesi gelsin, mutlu insanlar göreyim, acıkıp susayınca gidebileceğim mekanlar da yakın olsun diyenler Adalar bölgesine gidiyor. Porsuk Çayı etrafında şekillenen Adalarda birçok kafe, restoran ve bar var. Kapalı alan istemiyor musun? Al örtünü yanına, ser Porsuk Çayı’nın kenarına… Etkinlik istersen Porsuk Çayı üzerinde gondol ve bot seferlerini değerlendirebilirsin.
Eskişehir Sazova Parkı:
Eskişehir’de bir günü buraya ayırabilirsin. Devasa bir alana kurulu park, su altı dünyası ve hayvanat bahçesi gibi eğlence noktalarına sahip Sazova Parkı, bisiklet turları ve doğa yürüyüşleri için de ideal.
Uzay evi, deney merkezi, masal şatosu ve minyatür alanında vaktin nasıl geçtiği anlaşılmıyor. Eskişehir’in en büyük tematik parkı Sazova, yemyeşil bir manzara ve temiz hava ile gününü geçirmek isteyenlerin buluştuğu bir yer.
Eskişehir’de gezip görülecek huzurlu yerler arasında Kentpark’ı da ekleyebiliriz.
Kurşunlu Camii ve Külliyesi:
Eskişehir Kurşunlu Camisi ve Külliyesi, Odunpazarı semtinde yer almaktadır. Tarihî Odunpazarı Evleri’nin yanında bulunan külliye ve tarihi evler adeta birbirini tamamlar ve sizi geçmişe götürecek bir yolculuğa çıkartır.
Kurşunlu Külliyesi, 16. yüzyıl Osmanlı Dönemi’ne ait bir eserdir. Osmanlı Devleti vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından 1517 yılında yapılmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde bulunan vakıf kaydına göre, Büyük Kervansaray hariç, Külliye içinde bulunan binaların tamamı Vezir Çoban Mustafa Paşa tarafından 1517-1525 yılları arasında inşa ettirilmiş ve muhtemelen 1525 yılında tamamlanmıştır. Kurşunlu Külliyesi’nin mimarı muhtemelen, Mimar Sinan’dan önce mimarbaşı olan, Acem Ali’dir. Gerçek adı Alaeddin Ali Bey olan Acem Ali (Acem Alisi ya da Esir Ali diye de bilinir) klasik Osmanlı mimarlığında adı bilinen ilk mimarbaşıdır (1519-1537).
Külliye; cami, şadırvan, zaviye (küçük tekke), talimhane, harem, imaret, Mevlevi şeyhlerine ait türbe ve iki kervansaraydan oluşmaktadır. Caminin kubbesi kurşunla kaplı olduğundan Kurşunlu Camii adını almıştır. Cami, kare planlı kubbeyle örtülü, beş bölümlü, son cemaat yeri bulunan ve Külliye’de kitabeye sahip tek yapıdır. Günümüzde Külliye içinde yer alan kervansarayda Sıcak Cam Üfleme Atölyesi ve Cam Sanatları Merkezi bulunmaktadır. Bu kısım Uluslararası Odunpazarı Cam Festivali ve birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Külliyenin mektep bölümü, 2010 yılından bu yana kütüphane olarak kullanılmaktadır. Medrese bölümünde ise (hanikâh ve Mevlevi Âsitanesi olarak da adlandırılır) günümüzde dünyada açılan ilk Lületaşı Müzesi bulunmaktadır. Ayrıca Osmanlı Dönemi'nde eğitim görenlerin konaklama amacıyla kullandıkları odalar bugün atölyeye dönüştürülmüştür.
Lületaşı Müzesi:
Lületaşı, çoğunlukla lületaşı pipo adı verilen tütün pipolarının yapımında kullanılan yumuşak beyaz bir kil mineralidir. Opak ve kirli beyaz, gri veya krem renkli mineral, ekstrakte edildiğinde yumuşaktır. Ancak güneş ısısına maruz kaldığında veya sıcak bir yerde kurutulduğunda sertleşir. Bu özellik, yumuşak halde yontulduktan sonra kalıcı bir şekil vermesini sağlar. Lületaşı yatakları, Eskişehir bölgesinde 150 m'ye varan derinliklerde genel olarak dünyada ilk sırada yer almaktadır.[1]
Müzede sergilenen eşyalar, Eskişehir Valiliği tarafından 1998 yılından bu yana Eskişehir'de düzenlenen Uluslararası Lületaşı Festivali, Lületaşı el sanatları yarışmaları ve sergiler sırasında toplandı. 60 esnafın elinden çıkardığı yaklaşık 400 parça Odunpazarı Belediyesi'ne bırakıldı. Müze, Odunpazarı Belediyesi tarafından 2008 yılında dünyada türünün tek örneği olarak Odunpazarı'nda Kurşunlu Külliyesi içinde kurulmuştur.
Cam Sanatları Atölyesi, Ahşap Sanatları ve Lületaşı Müzeleri, her 3 mekanda külliye sınırları içerisinde, bu sebeple her biri yürüme mesafesi 2dk.lık mesafelerde. (Girişler ücretsiz.)
Cam Sanatları Atölyesinde eğer etkinliğe denk gelirseniz izlemenizi tavsiye ederim ki bildiğim kadarı ile belli günler canlı gösterimler yapılıyor ancak katılımcı olarak değil izleyici olarak iştirak edebiliyorsunuz. Keyifli bir aktivite ve denk gelirse mutlaka izleyin.
Balmumu Müzesi:
Resmi adı “Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi” olan kültürel tesis, 2013 yılında kapılarını açtı. Müzede, Türkiye siyasi tarihinde kilit roller üstlenmiş isimler başta olmak üzere sanat ve televizyon dünyasından ünlülerin gerçek boyutlu heykelleri sergileniyor.
Tesisin sergi alanlarını süsleyen ve özellikle tatil dönemlerinde yoğun ilgi gören heykellerin büyük kısmı, bizzat Büyükerşen tarafından yapıldı.
İlerleyen dönemde ise Yılmaz Büyükerşen’in öğrencilerinin katkıları sonucunda müzenin koleksiyonu bir hayli genişledi. Müzede, şu an 160 heykel yer alıyor.
Yılmaz Büyükerşen ve öğrencileri, heykellere şekil verirken gerçekçi görünüm elde edilmesini kolaylaştırdığı için balmumu kullanıyor. Hatta kullandıkları teknik ve aldıkları başarılı sonuçlar sayesinde müze, kısa sürede dünyaca ünlü Madame Tussauds’un Türkiye’deki ilk örneği olarak anılıyor.
Devrim Otomobilleri:
Türkiye'nin ilk yerli üretimi olan Devrim otomobilleri sadece 4 adet üretilmiş ve günümüze sadece 1 tanesi ulaşmış ve halen çalışır yürür durumda Eskişehir ilimizde müzede sergilenmektedir. İlk yerli ve seri üretilebilen Anadol kadar şanslı olamayan Devrim.
Ordunun cadde ihtiyacını karşılamak üzere bir araç geliştirilmesi emri TCDDye verildi. 4,5 ay gibi kısa bir sürede araç yapıldı ve 1961yılında tekerlekler dönmee başladı .Devrim Otomobili Cumhurbaşkanını Anıtkabire ve Hipodromdaki geçit törenine götürmüştü.
Bu otomobilin yapımında çalışan mühendislerin özverili ve geceli gündüzlü çalışmaları sayesinde başarılmıştı. Önce otomobilin ana hatları saptandı. Dört ila beş kişilik, toplam 1000-1100 kg-ağırlığında, orta boy denilebilecek bir tip üzerinde mutabık kalındı. Motor 4- zamanlı ve 4 silindirli olmalı, 50-60 BG vermeliydi. Karoseri için hazırlanan 1:10 ölçekli maketlerden seçilen birinin 1:1 ölçekli alçı modeli yapıldı. Karoserin damı, kaput ve benzeri saçları, bu modelden alınan kalıplarla yapılmış beton bloklara çekilmek ve çekiçle düzeltilmek suretiyle tek tek imal edildi.
Devrim, Benzin ve Acı Son
29 Ekim sabahı, Devrimler motosikletli oldukça kalabalık bir trafik ekibinden oluşan eskortun arasında yola çıktı. Çıktı ama, eskorttakiler, benzin alma işinden haberleri olmadığı için, Mobil’ e uğramadan yola devam ettiler. Meclis’ in önüne gelindiğinde durum anlaşıldı, acele getirilen benzin 1. Arabaya kondu. 2 numaraya konacağı sırada Cemal Paşa Meclis’ in önüne gelmiş ve Anıtkabir’e gitmek üzere 2 numaralı Devrim Otomobiline binmişti. Yola çıkıldı. Fakat 100 m. Kadar sonra motor öksürerek durdu. Cemal Paşa’ nın Ne oluyor ? sorusuna direksiyondaki Yüksek Mühendis Rıfat SERDAROĞLU Paşam, benzin bitti. cevabını verdi. Paşa’ dan özür dilenilerek 1 numaralı Devrim’ e geçmesi rica edildi. Buna uyan Cemal Paşa Anıtkabir’ e bu otomobil ile gitti. İnerken ünlü Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama, doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz sözlerini söyledi. Ertesi gün bütün gazetelerin söz birliği etmişçesine 100 metre gidip bozuldu başlığını attıkları 2 numaralı Devrim, aynı gün Hipodrom’ daki geçit törenine katılıyor, ne bundan, ne de Cemal Paşa’ nın Anıtkabir’ e bir başka Devrim otomobili ile gittiğinden söz ediliyor; yalnızca haber, yorum ve fıkralarda harcanan bunca paranın boşa gittiğinden dem vuruluyordu. Oysa aynı yıl Tarım Bakanlığı bütçesine konmuş bulunan At neslinin ıslahı için 25 Milyon TL. ödenek ve sonucundan kimse söz etmiyordu.